Zekeriya Herdem

Zekeriya Herdem

Uzmanından Öneriler
[email protected]

YAYLAYA ÇIKMA ZAMANI

10 Haziran 2022 - 10:42


Yaylaya çıkış hazırlıklarının yapıldığı günlerdeyiz. Hayvancılık ve yayla yaşantısının baskın olduğu yıllarda Sızır’a 15-20 Km. mesafede 20-30 aileden oluşan 11 obamız vardı. Yaylalar hayvanların yaz aylarında otlatıldığı alanlardı. Obalar bu maksatla akraba ve komşularla kurulmuştu. Obadaki evler, tek göz birbirine bitişik arkası dağa dayalı üç tarafı açık iptidai kulübelerdi. Bu tip yerleşim Orta Asya da kullanılan “Alaaçık, alacık, alacuk” olarak adlandırılan dilimize “Alevçik” olarak girmiş konargöçer Yörük- Türkmen kültürüydü…

Yaylaya çıkılınca ilk iş bu evlerin üç tarafı çam dalları ile örtülür, girişleri tavuk ve hayvan girmemesi için kapı yerine geçen çalı ile kapatılırdı. Üstü toprak dam, tabanı sertleştirilmiş toprak ve bir ocak ile yatak-yorgan konan yüklükse, bitişik evlerle duvar gibiydi, yakın akraba evleri bu şekildeydi…

Yaylaya haziranın ilk yarısında çıkılmadan on gün önce 8-10 komşu sırayla “kubaşarak*” sütlerini birleştirip büyük bulgur kazanlarına köyde kalacaklara “köy yoğurdu” çalınırdı. Bu yoğurdun suyu alınır üzerine cam parçası konularak her gün suyu değiştirilerek ekşimesi önlenirdi. Yeterince ekmeklik un, bulgur ve kuru gıdalar hazırlanır. Yataklar, minderler, kilim, çul-çuval araç ve gereçler hazırlanır, kağnı ve at arabalarına yüklenerek sabah erkenden yola çıkılırdı…

Göç konvoylarındaki kağnı gıcırtıları, at arabalarında zil sesleri, eşek anırmaları ve köpek havlaması, kundaktaki çocuk sesleri, ayakları bağlanmış tavuklar, kafesteki kediler komşuların şaka ve yarenlikleri apayrı güzeldi.

Obanın nişanlı kızları için damat evi tarafından bir at süslenir, at için gelin adayının işlediği yular ve atı yedinde taşıyarak refakat eden damat yakınına diz altı renkli çorap ve hediyeler verilir, kırlarda piknik yaptırılarak obaya teslim edilirdi.

Aylarca hasret kalınan obaya ulaşınca papatya, gelincik, koyun yumağı diz boyu ot- çayır ve çiçeklerle bezeli obada ilk gün kadınların çektiği halay, 500 lük sürüde koyun ve kuzuların emişme anı bine yakın hayvanın melemesi, kısa sürede kuzuların analarını buluşu, görülmeye değer vuslattı.

Göçler obaya gelince evler hazırlanır yerleşildikten sonra, kuzulara “çalmaç” adı verilen açık barınak yapılır, hayvanların sulanacağı çamdan oyma “Haft’lar*” tamir edilirdi. Sonradan bu suluklar betondan yapıldı ama çam kokusu sinmiş oluk ve haftlar bir başkaydı. Yaylada ilk sağılan süt geniş ve yayvan kaplara konularak evlerin damına konur üzerleri ince tülbentle kapatılır serinlikte sütün kaymağı kaşıkla toplanarak bir kapta tuzlanıp biriktirilirdi. Süt makinaları yokken tereyağı üretim metodu buydu. Her evin keçi derisinden tulum yüzülerek hazırlanmış yağ “tuluklarında” süt kaymağı, krema veya Sızır’a has isimle “dımız” biriktirilirdi…

Elektrik yoktu, aydınlatma genelde “idare” ve gaz lambasıydı. Daha önce bezir yağından yapılan “Kandil” kullanılmıştı ancak bizim kuşak görmedi. Güne sabahları inek sağarak kadınlar başlardı. Hangi evin dumanı tütüyorsa ondan ateş alınır ocaklar yakılırdı, henüz herkeste kibrit yoktu. Kuşluk vakti kelek ve çan sesleri melodisi ile koyun sürüsü haftlarda sulanarak sağım için “arkaç’a*” gelirdi. Yaylada akşamlar başkaydı, çocuklar ateş yakar oyun oynarlar, gelin ve kızlar toplanıp mani- türkü söylerdi. Gecenin sessizliği ay ışığında güzel sesleri ile yanık türküler hep kulağımdadır. Köpeklerin havlaması, eşeklerin sırayla anırmaları oba hayatına renk katardı…

Obada yaşlı erkekler kalır, diğerleri tarla tapan işleri için köye inerlerdi. Erkek çocuklar eşeklerle odun taşırken en büyük korku ormancılardı. Yaylanın ekseri işlerini kadınlar yapar, genç kızlar “küleklerle” davar sağar ve çeşmeden su taşırlardı. Aslında oba hayatı bir dayanışma ve yardımlaşma kültürüydü.

Birbirine yakın obalarla tatlı bir rekabet olsa da mera ve köpek dalaşması yüzünden kavgalar da olurdu. Bizim oba “püsküllü oluk” yanı başımızdaki oba “soğuk oluktu”… Bu gün hala anlam veremediğim “Taş döğüşü” oynanırdı, nasıl oyunsa yaralanmalar bile olurdu! Hangi obanın çocukları daha yiğitti bu hiç anlaşılmadı. Aslında herkes akrabaydı…

Yayladan iniş iki ay sonra olurdu. Kadınlar 100 civarında keteli çöreği, yolcu, tarlada çalışan ve komşulara ikram için, kuzine soba olmadığından iki saç arasında, saç üstünde ateş yakarak meşakkatle pişirilirdi. Kuzine soba, Balkan göçmenleri tarafından getirildi. Sızır da adı hâlâ “göçmen sobasıdır.” Sabah erkenden göçler yüklenir gelişte olduğu gibi kağnı, at arabası ve eşeklerle dönülürdü. Kum belden iniş tehlikeliydi, dik yokuşta kağnılara fren için arkasına çalı bağlanır, aileden biri ağırlık olarak bindirilirdi.

Sızır’ın on bir obasında 1000-1200 koyun ve keçisi, toplamda 12.000 küçükbaş hayvan vardı. Şimdi obalarda hayvan kalmadı adeta piknik yapılan yerlere dönüştü. Bunu yazarken hicap duyuyorum. Vatan topraklarımızın üçte ikisi fakir mera ve dağlık arazidir, Küçükbaş hayvancılık, bu arazilerin ekonomik kullanımının tek yoludur.

Önümde AA’nın 08.12.2021 tarihli TÜİK kaynaklı haberi dikkat çekiciydi. “Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ile karşılaştırıldığında küçükbaş ve büyükbaş hayvan varlığında ilk sıraya yükseldi.” Bu haber doğruysa, neden canlı hayvan ile et ve süt ürünü ithal ediyoruz? Gelirimize göre, neden et ve süt ürünleri ulaşılmayacak kadar pahalı? Ahır ve ağıllar neden boşalıyor? Yetiştirici üretimden uzaklaşıyor aile hayvancılığı bitiyor…

1970’li yıllarda ülkemizden Orta Doğu ve İran’a hayvan kaçakçılığı yapılırdı. Şimdi bu durum tersine döndü. Birçok temel gıdada olduğu gibi et ve süt üretiminde yetersizlik vardır. Bu gün yaşanan gıda fiyatlarının yükselme sebebi üretimin yetersizliğinden kaynaklanmaktadır.

Yaylaya çıkma zamanı geldi ama ne hayvanımız var ne de yaylacımız kaldı… Zekeriya HERDEM 10.06.2022 SIZIR

*Kubaşma: İkiden fazla kişinin ortaklaşarak iş yapması.
*Haft: Hayvanların su içtiği çam ve betondan yapılan suluk.
*Arkaç: Yaylada davarların yatırıldığı düz ve kuytu yer.
*Külek: Tahta kova.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum