Zekeriya Herdem

Zekeriya Herdem

Uzmanından Öneriler
[email protected]

ÇİFTBOZAN VE EKMEK DAVASI

28 Nisan 2022 - 21:03


Kültürümüzde ekmeğin yeri değerlidir. Kutsal kitaplarımıza gösterilen saygıdan sonra ekmeğe de kutsiyet yüklenmiştir. Bundan dolayı ekmek çiğnenmez, atılmaz ve israf edilmez. Tarihteki çok ağır kıtlık ve açlık tehlikesi, göçlerin, savaşların ve isyanların önemli sebeplerinden biri de ekmek davasıdır. Ekmeğin vazgeçilmez oluşu, buğdayı stratejik ürün yapıyor...

16. Yüzyıl ortalarında, Avrupa’dan Uzak Doğuya, Anadolu ve Akdeniz’den geçen ticaret yolları yeni keşiflerle yön değiştirince Osmanlı gelir kaybına uğramıştı. Avrupa devletlerinin güçlenmesiyle fetih ve ganimet gelirleri de azaldı. Osmanlı da babadan oğula geçen “Tımar” sistemi de saltanat haline gelince, yarı feodal durum oluştu. Artan vergileri ödeyemeyen köylülerin topraklarını terk edip göçmelerine sebep oldu. 

Geçim yolu bulamayan köylü eşkıyalığa başladı ya da eşkıyalara katıldı. Konargöçer Türkmenleri yerleşik düzene zorlayıp vergilendirme baskıları sonucunda, tarihimizde “Çift Bozan ya da Büyük Kaçgun” olarak anılır. Celali isyanlarının ekonomik sebebidir. 
Devam eden İsyan ve kargaşa ortamında çiftçilerin üçte ikisi topraklarını terk etmiş, 17.Yy başında ekmek karneye bağlanmıştı. 19. Yy sonlarında yaşanan kıtlıkta, Kırşehir, Yozgat, Çankırı, Keskin ve Sivas’ta binlerce insan açlıktan öldü.

Osmanlı, bu dönemde un, buğday ve pirinç gibi temel ürün ithalatına 2 milyon altın lira ödüyordu. I. Dünya savaşında seferberlik ilanı ile erkek nüfus askere alınınca, 6.6 milyon hektar olan buğday alanı yarıya düşmüş, ekmek fiyatları üçe katlanmıştır. Devlet ordu ihtiyacı için buğday, koyun, bakliyat, patates ve sadeyağın % 25 ne “Tekâlifi Harbiye” olarak el koymuştur.

Çocukluğumuz, 19 Yy sonlarında doğan dede ve ninelerimizin savaş ve kıtlık hikâyelerini dinleyerek geçti. Mayıs ve haziranda çok ailenin evinde un bitince, tarladaki firik haline gelen buğday başaklarını toplayıp ateşte kılçıklarını üterek çocuklarına yedirdiklerini dinledik. Kışın dağdan geven getirip, ateşte ütüp ıslatarak hayvanlarını yemlediklerini yaşayarak da gördük. 

Günümüze gelirsek, Artan dünya nüfusunu beslenmek için 2050 yılına kadar, gıda üretiminin % 60 arttırılması, gelişmekte olan ülkelerde ise iki kat daha fazla gıda üretiminin gerekecektir… 

Ülkemiz topraklarının üçte biri tarım yapılır nitelikte olup, son yıllarda % 15’i ekilmemektedir. Ekonomik olarak sulanabilecek arazi 8,5 milyon ha olup, bunun 6.5 milyon ha’ı sulanmaktadır. Gıda üretimimizin üçte ikisi sulu alanlardan karşılanmaktadır. İklim bozulması ve su kaynaklarının azalması sonucu kuraklık ve çölleşmeden en fazla etkilenen 7 ülke arasında Ülkemizin de yer alacağı öngörülmektedir.  

DSİ sulama tesislerinin % 70’İ salma, % 17’si yağmurlama, % 13’de damla sulama yapılmaktadır. DSİ sulamalarında ortalama sulama oranı % 62, sulama randımanı ise % 42 olup, bu oran çok düşüktür. Sulama tesisleri uzun yıllar kullanılması sonucunda tahribat fazladır. Bakım ve onarımla giderilemeyecek durumdadır. Bu tesislerde modernizasyon ve yenileme ihtiyacı doğmuştur.

Sulama kooperatiflerinin çoğunluğunda sulama oran ve randımanlarının düşük olması nedeniyle, çoğu tesisin kaderine terk edildiği, bir kısmında bakım onarım yapılamadığı, enerji giderlerinin yüksekliğinden dolayı güçlükler yaşanmakta ve çiftçiler mağdur olmaktadır.

Tarım arazilerinin en önemli sorunu, arazilerin küçük ve parçalı yapıda olmasıdır. Hâlihazır 24 milyon ha olan tarım arazilerinde; 32,5 milyon parsel ve 33 milyon tapu kaydı olup, 40 milyon şahıs üzerine kayıtlıdır. Böyle bir mülkiyet yapısı ile rantabl üretim yapılmaz. Tarlasını hiç görmeyen ve yerini bilmeyen sahiplikler gittikçe çoğalıyor. Üretim arazilerimizin bu vahim durumu sürdürülebilir gıda üretiminin önündeki en büyük engeldir. 

1990’da Ülke nüfusumuz 54 milyon, tarım alanımız 28 milyon hektar. 2020’de nüfus 84 milyon, tarım alanı 23 milyon hektar. Geçtiğimiz 42 yılda buğday rekoltesi 16 ila 22 milyon ton arasında değişmektedir. Ülkemizdeki 5 milyondan fazla sığınmacılar düşünülürse gıda arzında dışa bağımlılık giderek artacak ve gıda fiyatları yükselecektir…

2053 ve 2071 projeksiyonu yapanlar ülkemizin kıt kaynaklarını doğru kullanmalı ve tarımın altyapı sorunlarına öncelik vermelidir.

*Sulanabilecek araziler sulamaya açılmalı,

*Mevcut sulama tesisleri rehabilite edilmeli, mutlaka basınçlı ve damlama sisteme geçilmeli,

*Miras yoluyla arazi bölünmesinin önüne geçilmesi, arazi toplulaştırma yatırımları hızlandırılmalı.

*Arazilerin boş bırakılmasına müsaade edilmemeli gerekirse resen kiralanmalı, ektirilmeli ya da sahiplerine vergi tahakkuk edilmelidir.

*Ürün planlanmasında bakanlık yetkisi arttırılmalı,

*22 yıldır uygulanan destekleme sisteminin üretimi arttırmadığı görülmüştür. Hem yetersiz hem de üretimi arttırmaktan uzaktır.

*Tarımda genç nüfus giderek azalmaktadır, kırsaldan şehirlere aşırı göç, ekonomik tedbirlerle durdurulmalıdır.

Tarihte çiftçinin üretimden uzaklaşmasının bedeli ağır olmuştur. Her geçen yılda çiftçi sayısı azalıyor, bu durum endişe vericidir. Yaşananlardan ders çıkarmalıyız… “Zengin toprakların fakir insanları olmayı hak etmiyoruz!”  28 Nisan 2022 ANKARA

Kaynaklar:
1- Tarımda toprak ve suyun sürdürülebilir kullanımı. Özel İhtisas Komisyonu Raporu.
2- Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası "Celali İsyanları" Prof. Dr. Mustafa Akdağ.
3- Cumhuriyet Buğdayı Sinan Meydan 22 Mart 2022 Sözcü gazetesi.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum