Abdulbaki Erdoğmuş

Abdulbaki Erdoğmuş

[email protected]
[email protected]

BÖLÜCÜLÜK PARANOYASI

30 Mayıs 2025 - 20:04


PKK, 12 Mayıs kongresiyle sadece silahlı mücadeleye değil, varlığına da son vermesine rağmen bazı çevrelerin ısrarla “bölücülük” tartışmalarına devam etmesi gerçekten tuhaftır. Damarlarına enjekte edilmiş ırkçı duygulardan kurtulmayan bu çevrelerin hastalıklı ruh hali toplumsal barışın önünü kesmeye devam ediyor.
PKK’nin “Kürdistan” iddiasının kurgulanmış bir YALAN olduğu ortaya çıkmasına rağmen Kürtleri hala bölücülükle suçlamak, ahlak başta olmak üzere insanlığın hiçbir değeriyle bağdaşmıyor. Aslında Kürtleri 50 yıl PKK’nin elinde rehin tutan da bu zihniyettir.
Hiç kuşkusuz Kürdüyle-Türküyle ölen on binlerce insan bizim insanımızdı. Birlikte acılar yaşadık, feryat ve ağıtlarımız ve dökülen göz yaşlarımız bu ülkenin evlatları içindi. Ancak bu trajedinin gerekçesi asla “bölücülük” değildir. 
“Bölücülük” tartışmalarının hala devam etmesi, barış ve demokrasi beklentilerini önlemeyi amaçladığı kanaatindeyim. Biliyoruz ki iktidar ve bileşenlerinin demokrasi ve barışı tesis etmek gibi bir amacı yoktur. Buna rağmen “bölücülük tahdidi” algısı oluşturularak süreci sabote etmek istiyorlar.
Barış ihtimaline dahi tahammül göstermeyen bu çevrelerin çoğulculuk, hak ve özgürlükler söz konusu olunca demokrasiyi ve muasırlaşmayı kendilerinin ve fikirlerinin varlığı için bir tehdit olarak gördükleri açıktır. Bu bağlamda PKK’nin kendisini feshetmesini istemeyen ve silahlı unsurların varlığını sürdürmesini isteyen önemli ve etkin bir kesimin olduğunu görüyoruz.
--
Benzer bir durum iktidar çevresinde de gözlemlenmektedir. Sürecin CB Erdoğan’ın onayıyla başlatıldığı tartışma götürmez ancak iktidarın siyasi tutumu dikkate alındığında, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin görevi ve misyonu gereği PKK tasfiyesi için ısrarı olmasa sürecin devam etmesi de mümkün olmayacaktır.
Bu durum gerçekten trajikomiktir. Yaklaşık 50 yıldır PKK ve terör üzerinden Kürtler düşmanlaştırılarak toplum ayrıştırılmış, “bölücülük” paranoyası yaratılarak toplumsal kesimler ceberut ve ırkçı siyasal düzenin esiri yapılmıştır. Daha kötüsü toplumun bu esareti içselleştirmiş olmasıdır.
Esas olarak sorgulamayan, hesap sormayan, hak ve özgürlük arayışında olmayan bir toplumun itaatkâr olması ve güce-güçlüye boyun eğmesi şaşırtıcı değildir. İtaatkâr bir toplum için demokrasi fanteziden ibarettir.
Tarihi tecrübelerden anlıyoruz ki Türkiye’nin demokrasiye ve hukuk devletine geçişi her ne kadar askeri darbelerle önlenmiş olsa da toplumun büyük çoğunluğu darbecileri alkışlamış ve açıkça destek vermiştir. Bugün de otoriterizme ve otoriter siyasete tolumun nasıl destek verdiğini görüyoruz. Bu yönüyle iktidar ve muhalefet partileri arasında bir fark da görmüyorum. Mevcut partilerin tamamı otoriter yapılanmayı esas almış ve seçmenin büyük bölümü bu durumu bildiği halde özümseyerek destek vermeye devam ediyor.
--
Demokratikleşmeyi ve muasırlaşmayı önleyen güçler, Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerini de PKK ile terörize ederek engellediler. 47 yıl süren çatışmaların, terör ve kirli savaşın aktörleri yine toplumun önemli bir çoğunluğu tarafından desteklenmiştir.
Esas itibariyle engellenen sadece Kürtlerin hak ve özgürlükleri değil, Türkler dahil toplumsal kesimlerin tamamının hak ve özgürlüğüdür. Çünkü hukukun üstünlüğü ve demokrasi yoksa hak ve özgürlükler de söz konusu olamaz. 
Ne yazık ki zihinleri ırkçılıkla bulanmış demokrasi karşıtı bu kesimler, ödenen bunca bedele rağmen ders çıkarmamış olacaklar ki “bölünme” paranoyasıyla toplumsal barışı önleyerek Türkiye’nin muasırlaşmasını ve ileri ülkeler seviyesine gelmesini engellemeye çalışıyorlar. Bunların korkuları, kirli düzenle hâkim oldukları devlet gücünü kaybetmektir.
Korkularında da haklıdırlar. Bir ganimet olarak el koydukları ülke yönetimini, sadece Kürtlerle değil, Anadolu Türkleriyle de paylaşmak istemiyorlar. Milliyetçilikle köleleştirdikleri Anadolu Türkünün uyanmasından en az Kürtlerden korktukları kadar çekiniyorlar. Çünkü muasırlaşmak, medenileşmek, evrenselleşmek Kürtler kadar Türkleri de özgürleştirecektir.
“Bölücülük” paranoyası; toplumsal özgürleşmeyi engelleyen ve otoriter yönetime körü körüne itaati sürdüren en önemli algı projelerinden birisidir. Bunu anlamak için 50 yıllık terör ve kirli savaşın sonuçlarına bakmak yeterlidir.
Hani PKK ülkeyi bölmek istiyordu? Kürdistan mı kuruldu? Federasyon veya Özerklik mi elde edildi? Kürtlerin hak ve özgürlük talepleri mi karşılandı? 
Aksine Türkiye’ye karşı “Kürdistan”, “Federasyon”, “Özerklik” gibi iddialarının olmadığı, hatta Türkiye dışında dahi Bağımsız Kürdistan diye bir taleplerinin söz konusu dahi olmadığı bizzat PKK lideri Öcalan ve Kongre üyeleri tarafından kamuoyuna açıklandı. Bu iddialarında samimi oldukları da açıktır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin, Bağımsız Kürdistan talebini dünyaya ilan eden Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimiyle ilişkileri en ileri seviyede devam ederken PKK’nin “Kürdistan” karşıtı tutumu son Kongre bildirisinde de yer aldı.
--
Kürtlerin bölücülükle suçlanması gerçekçi değil bir kurgudur. Özellikle kültürel ve siyasal alanda Kürtlerin önünü kesmeye yöneliktir. Kuşkusuz bu tutum, eğitim sistemi başta olmak üzere kamusal ve sosyal hayatın her alanında sergilenmiştir. PKK’nin silahlı mücadelesi de bu tutumun toplumsal destek görmesini artırmış ve bölücülük algısını güçlendirmiştir. Söz konusu yaklaşım ve politikalar değişmedikçe toplumsal barışın tesis edilmesi asla mümkün olmayacaktır. 
Kürt meselesinin PKK, şiddet ve terör ipoteğinden kurtulmasının Kürtler içinde sivil dinamiklerin ortaya çıkacağını ve bunun sadece Kürtler için değil, Türkiye’nin de demokrasi yolunu açacağını sistemden beslenenler çok iyi biliyor. Doğrudan demokrasiye karşı tavır almak yerine “bölünme” paranoyası yaratılarak Türkiye’nin demokrasi yoluna girmesini engellemek istiyorlar.
Mevcut iktidarın korkusu da demokrasidir. Bu nedenle Süreci demokrasi ve hukuk zemininde değil, mevcut otoriter sisteme bir zarar vermeden sonuçlandırmak istiyor. 
Toplumsal barış için ilk samimi adım; otoriter sistemle ve savaşta en çok bedel ödeyen mağdurlarla yüzleşmektir. Ülkeyi yönetenler de PKK yöneticileri de bir öz eleştiri, mağdurlardan ve kamuoyundan bir özür dilemek gibi açıklamaları olmadı. Mağdurların önemsenmediği ve sistemin sorgulanmadığı bir süreçten çözüm ve barış beklenemez. Ne yazık ki toplumun da sistemle ve PKK ile yüzleşmek gibi bir talebi henüz görünmüyor. Özgürlük, hak, hukuk bilinci oluşmayan toplumlardan da zaten beklenemez.
Sürü psikolojisinden çıkmayan, sorgulamayı kültür edinmeyen, özgürlüğü onur bilmeyen, adalet ve eşitliği zorunlu saymayan toplumlara reva görülen hep kölelik yasalarıdır. Köleliği değil, bölücülüğü tehdit kabul eden toplumlar özgürleşemez. Bu nedenle “bölücülük” algısı yoğun propaganda ve politikacıların hamasi söylemleriyle hız kesmeden devem ediyor. 
Amacın toplumsal barış ve demokrasi olmadığını düşündüğüm halde ödenen ağır bedellerin ve acılarımızın sona ermesi için silahlı mücadelenin son bulmasını ve PKK’nin kendisini feshetmesini yürekten destekliyorum. 

Abdulbaki Erdoğmuş

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum