3 Haziran Salı günü benim de çağrıcı olarak yer aldığım siyasetçi, yazar ve hukukçulardan oluşan 19 kişi, yurttaşlık sorumluluğunun gereği olarak İktidara, yargı mensuplarına ve yöneticilere ADALET çağrısında bulunduk.
Bizler, ekonomik sorunlar dahil, temel sorunlarımızın nedeni olarak adaletsizliği görüyoruz. Bu nedenle adaletsizliğe daha fazla seyirci kalmanın insanlık vicdanıyla ve yurttaşlık sorumluluğuyla bağdaşmadığını düşündük. İktidarı uyarmayı bir görev ve sorumluluk bildik.
Anayasa ve hukukun askıya alındığı, yargının yönlendirilmeğe çalışıldığı, politik ve keyfi uygulamalarla yargının siyasallaştığı bir ülkede adaletin varlığından söz edilemez. Hukuk ile sınırlandırılmayan bir devlet veya anayasa ve hukuku ihlal eden bir iktidar karşısında toplum çaresiz ve savunmasız kalır.
Adaletsiz yönetime karşı yurttaşların güvencesi ve son sığınağı bağımsız ve tarafsız yargıdır. Yargı bağımsız ve tarafsız olmadığında toplum da güvende sayılmaz. Hukukun belirleyici olmadığı yerde gayrı meşru güçler ve keyfilik hâkim olur. Artık hukukun gücü değil, güçlünün hukuku geçerli hale gelir. Bu durumda adaletin varlığından söz edilebilir mi?
Çağrımızda şöyle bir tespitle dikkat çektik: “Hukuk, yurttaşların haklarının güvencesi ve devletin temelidir. Devlet meşruiyetini hukuktan alır. Hukukun taraflılıkla ve ayrımcı anlayışlarla uygulanması devletin temelini çürütür: devletin meşruiyeti, halkın devlete güveni, adalet duygusu ve birlikte yaşama iradesi zedelenir.”
--
Yargının siyasallaşması ve yargıya güvenin zedelenmesi durumunda güven içinde bir yaşam da söz konusu olmaz. Güvenin olmadığı yerde ekonomi dahil, hayatın her alanında bir belirsizlik ve kaos hâkim olur. İnsanlar, güvende yaşamak için yargı dışında başka dayanaklar ve güvenceler arar. Kuşkusuz bu durum, başta gençler arasında olmak üzere toplumsal kesimlerde geleceğe olan umutların yok olmasına neden olur. Bunun vahim sonuçlarını tahmin etmek zor değil.
Bu nedenle adaletsizlik; devlet ve toplum için bir “beka” sorunu haline gelmiştir. Ayırımcı ve keyfi uygulamalar uzlaşı, diyalog ve barış ortamını da onarılmaz biçimde bozar, kutuplaşma ve çatışma zemininin oluşmasına yol açar. Artık düşünce ve ifade hürriyeti başta olmak üzere insan hakları gerilemeye ve yönetim için tehdit unsuru olarak görülür. Hak ihlalleri yaygınlaşır hatta sıradan uygulamalar haline gelir.
İnsanın temel hakları ve hürriyetleri ancak yönetimlerin hukuka bağlı kalmasıyla korunabilir.
Hukukun üstünlüğü, öncelikle devletin, iktidar ve yöneticilerin, özellikle de yargı mensuplarının hukuka bağlı olmasıyla mümkündür. Hukukun üstünlüğü yoksa adalet de yoktur. Adaletin olmadığı yerde huzur, barış ve güven de olmaz.
Karşı karşıya olduğumuz tam da böyle bir tablodur. Bu tablo karşısında adalete olan ihtiyacımız kadar adalet inancımızı ve duyarlılığımızı da ortaya koymamız gerekir. Bu nedenle Adalet Çağrısı bildirisini önemsemek ve desteklemek hepimizin ortak sorumluluğudur.
(Bildiri linki: https://demokrasiplatformu.org.tr/ )
Abdulbaki Erdoğmuş
FACEBOOK YORUMLAR