Necdet TOPÇUOĞLU

Necdet TOPÇUOĞLU

TOHUMTOPRAK.COM
[email protected]

GÜÇ ZEHİRLENMESİNE UĞRAYANLARA HATIRLATIRIM

20 Mart 2024 - 16:24



Necdet Topçuoğlu

Vergilendirilmiş helal kazanca hiç itirazım olmadığı gibi, Tanrı daha çok versin diye dua ederim. Ancak inanmadığı halde dini sadece gösteriş amacı ile kullanıp, mal mülk edinenlere şu hususu hatırlatmak isterim. Edindiğiniz varlıkların sadece esiri oluyorsunuz. Öldükten sonra mirasçılarınız sizi hiç de hayır dua ile anmayacaklardır. Mademki Müslümanım diyorsunuz,  bu dinin peygamberi mal biriktirmez, ihtiyacından fazlasını, ihtiyacı olanlara dağıtırdı. Yani infak yapardı. İnfak bir sünnettir, neden uymuyorsunuz?

Dikkat ederseniz bütün mezarlıklarda ‘’her canlı bir gün mutlaka ölümü tadacaktır’’ sözünü görürüz. Ne kadar anlamsız değil mi? Sanki bu gerçeği ölülere hatırlatmaya ihtiyaç var. Aslında bu sözün ölümün hiç hatırlanmadığı, bu dünyanın kalıcı olduğunu sananların bulunduğu mekanlar da asılması gerekir. Mal edinme hırsının tavan yaptığı, israfın su gibi aktığı saraylar da ve eğlence mekanlarında asılmalıdır. Mutluluklarını başkalarının sefaletleri üzerine kuranlar, biliniz ki ölüm var ölüm. Hiç aklınıza getirmiyorsanız, bakın ben size hatırlatayım.

Bir kişi öldükten yaklaşık 30 dakika içerisinde vücutta refleks diye bir şey kalmaz. Gevşeyen kaslar dolayısıyla ağız ve göz kapakları açık kalır. Boşaltım sistemi tamamen gevşer, idrar ve dışkı akıntısı oluşur. Pamuk ne için gereklidir, siz düşünün. Ölümün gerçekleşmesinden 24 saat sonra vücut çürümeye başlar. Solunumun durması, bakteriler için mesaj anlamına gelmektedir. Daha önce vücut için faydalı olan bakteriler, ters faaliyete geçerek çürümeyi başlatırlar. İlk çürüyen organlar göz, beyin, mide ve bağırsaklardır. Ceset şişman ise daha çabuk çürür. Deniz de, yani tuzlu suda boğulanlar daha geç çürürler. En geç çürüyen organlar ise kalp, mesane ve böbreklerdir.

İlk çürüyen yer olan mide ve bağırsaklarda bakteriler yoğun çalıştıkları için hızla gaz ortaya çıkmaktadır. Bu gaz, karın bölgesinin şişmesine sebep olmaktadır. Derinin üstü yanık gibi su toplarken, vücutta biriken sülfür yüzünden renk siyaha dönmeye başlamaktadır. Her geçen zaman içinde şişen karın patlar ve göğüs çöker. Bu olayın mezar üstünden duyulabilecek kadar sesli olduğu tespit edilmiştir. Yaklaşık 4 yıl sonra insan tamamen kemik haline dönüşmektedir. Bu nedenle beş yıl sonra aynı mezara başka bir cesedin defnedilmesinin mümkün olduğu söylenmektedir.  

İşte sonuç budur dostlar. Ne alemi var bunları anlatmanın, durup dururken moralimizi bozuyorsun diyenler olabilir. Güzelliğin, yakışıklılığın, zenginliğin, kibrin, malın mülkün, makamın, şatafatın hiç önemli olmadığını hatırlatmak için yazmakta fayda var. Yeryüzünde kasıntı bir şekilde dolaşan, küçük dağları ben yarattım egosuna sahip olan, insanları küçücük beyniyle aşağılayan, hayatı statü ve dünyada kazanacağı geçici başarılara odaklayan her kibirlinin ve paranın satın aldığı insanların sonu budur. Makamlara gelmek için karakterini satan, çevresini ezen, zulme uğrayan insanların üzerine basarak makam, mevki ve mal edinenler biliniz ki, her faninin sonu budur.

Ne yapalım yani, ölüm var diye çalışıp kazanmayalım mı, diyenler olabilir. Çalışın, hem de çok çalışın ve başarılı olun, insanlığa faydalı olun ama hayatı abartmayın. Kendinizi büyütmeyin. Zira elimizde yaptığımız iyiliklerden başka bir şey kalmayacaktır. Bütün insanların farklılıkları ölüm ile eşitlenir. Korkmaya hiç gerek yoktur. Biz varken ölüm yoktur. Ölüm varken de biz olmayacağız. Bizden ilk önce adımızı alacaklardır. Adımız ‘’cenaze’’ olacaktır. Namazımız bile er kişi veya hatun kişi niyetine kılınacaktır. Biz yine de dünya malının dünya da kaldığını bilemeden gitmiş olacağız. Ancak, geride kalanlar biz giderken, günahlar ve sevaplardan başka hiçbir şeyi götürmediğimize şahitlik edeceklerdir. 

Emin olun biz öldükten sonra, kimse işini gücünü bırakıp bizim hasretimizle yanıp tutuşmayacaktır. Herkes işine, ticaretine kaldığı yerden devam edecektir. Eğer bir görevimiz varsa, o görev bir başkasına devredilecektir. Hatta bazıları yüzden belli etmeseler de sevineceklerdir. Bilmezler ki sadece onlardan biraz önce gitmiş oluyoruz. Zamanı gelince onlar da bizi takip edeceklerdir. Zira biz bu dünya da yaşamıyoruz. Sadece bu dünyadan geçiyoruz. İnsanoğlunun yolculuğu kesintisiz devam etmektedir.
Malımız, servetimiz varsa bölüşülecek, mirasçılarımız onları sahipleneceklerdir. Biz ise kazandığımız o mallardan tek tek hesaba çekileceğiz. 

İster kral, istersek padişah, ya da sıradan bir garip olalım, hiçbir şey değişmeyecektir. Soy, nesep, milliyet, para ve makam bizi aldatmasın. Dünya yaşamının sonu böyledir. Peki, hal böyleyken bu kadar kibir, zalimlik, kendimizi beğenmişlik neden, anlamak mümkün değildir. Kimse bizden bir gün öleceğiz diye matem tutmamızı beklemiyor. Neden dengeli ve ölçülü yaşamadığımız sorgulanmaktadır. Öldükten sonra bizim için, üç türlü üzüntü olabilir. Bizi biraz tanıyanlar, “Yazık!” diyebilirler. Daha fazla tanıyan dost ve arkadaşlarımız, birkaç saat veya en fazla birkaç gün üzülür, sonra da şakalarına ve gülüşmelerine devam ederler. Yokluğumuzu ve ayrılık acısını derinden hisseden ailemiz ise; birkaç hafta, birkaç ay üzüntü yaşarlar, sonra da bizi, kendi hatıralar arşivine kaldırırlar. 

Hikâyenin sonu böyle bitecektir. Deliler hariç sonumuzun böyle olacağını hepimiz biliyoruz. Peki, bu dövüşler, kavgalar, savaşlar, birbirini boğazlamalar neden? Devlet adamlarının yurttaşları bölmesi, siyasi çıkarları uğruna ötekileştirmesi, milletin verdiği makamları kendi tapulu mülkleri gibi sanmaları nedendir? Yahu bu hikâyenin sonu ayrımsız yukarıda anlatmaya çalıştığım gibidir. Neden anlamak istemiyorsunuz? Koluna bir başkası girmeden tuvalete gidemeyecek durumda olan payandacı zatlar, açıkça Milleti tehdit etmektedirler. Galiba insanoğlunun temel sorunu öleceğini bildiği halde, ölümü hiç aklına getirmemesidir. 

Bir de bu hikâyenin öldükten sonra nasıl anılacağız yönü var. Kimisi rahmet ve şükran ile yad edilir. Kimisi de nefretle anılır. Nasıl anılacağımızı yaşarken yaptıklarımız belirlemektedir. Bu nedenle yaşarken nasıl anılacağımızı düşünerek davranmamız önemlidir. Bu satırları okurken bizden önce gidecekleri nasıl anacağınızı düşünür gibi olduğunuzu hissediyorum. Bir de bizi nasıl anacaklarını hatırlarsak, iyi olur. İyi anılmanın tek yolu insanlığa hizmet etmekten geçer. Hizmet edemiyorsak bile, kötülük yapmaktan kaçınmalıyız. 

(20, Mart, 2024-Ankara)

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum