ANLAM YÜKLEDİĞİMİZ ANLAMSIZLIKLAR

29 Mart 2024 - 18:35



Anlamlar yükleriz, olur olmaz her şeye, anlamsız ve boş olduklarını bile bile.
Doğduğumuz gün, düşeriz zamanın kucağına. Küçük çocukların sızlanarak annesinin eteğini çekiştirmesi gibi, zamanın köşesini tutuvermek isteriz. Bir küçük darbeyle dağılabilecek evcilikler gibiyken hayatlarımız, ansızın çoğalır emellerimiz.  
Sanki bir düş görür gibi, zaman zaman gidiveririz, çocukluk yıllarımıza. Masum, riyadan ve tüm olumsuz yönlerimizden uzak, küçük bir çocuk oluveririz yeniden. Uzanıp da gökyüzüne bir yıldız koparıp, takmak isteriz perçemlerimize. Ne kadar uzansak bile yetişemeyiz. Yıldızlar kadar uzağız artık çocukluk yıllarımıza.  Gençliğinin baharında ak düşer, zamanımızın saçlarına. Yorar ve yaşlandırırız zamanlarımızı farkına bile varmadan.
Zamanla birlikte, kaybettik tüm nadide duyguları.
Şimdi gönüller, yamalı bohçalar misali, farklı.
Yazık aldandık zamana, hani geçmezdi anı
Dünkü sarı saçlı çocuk, bu gün ben miyim ki? 
Şimdi daralmaktadır’ ’Artık vakitler’’
Eyvah lar, keşke ler, imkansız sözler,
Dün hayata’’dolu dolu’’bakan canlı,
Bu gün ‘’dolu dolu’’bakan yaşlı gözler
Yürümek zamanla zorlaşır ya hayatın engebeli yollarında. Peki ya; takılı kalırsak kaderimizin en sivri uçlu taşlarında ve gel desek te gelemezse, annemiz. Elbette dönmeye devam eder, bu dönme dolap, ışıklarımız sönünceye kadar. Biliriz her şeyi, ama yine de yersiz kararlar veririz, vakitsiz sevdalar çekeriz, kınalı kurbanlar gibi adarız kendimizi zamanlara. Çareler başıboş serseri olur da gezinir bir yerler de. Umutsuzluk çukurunda birikir gözyaşlarımız. Yağmur yağsa daha çok, bizi enginlere ulaştırsa, bir ırmağın kollarına atıverse isteriz. Sardığında dört bir yanı hüzünler, soldurduğunda gökyüzündeki bütün zambakları, işte o vakit çok daha çok yağmur bekleriz. 






Hayat, semaverde ki çay gibi kaynadıkça, buhar olur uçuverir zamanlarımız. Ve, Yağmurlardan sonra puslanan camları siler gibi, sileriz bir çırpıda zamanlarımızı. Bir kırık cama iz bırakmak, eskiden mırıldandığın bir türküyü hatırlamak, zorlaşır zamanla. Zamanımız olsa bir türküde biz yazar mıyız?
 Yanlış yazılan kelimeleri siler gibi, hayat sayfalarından sileriz değerli zamanlarımızı. Her bir harfin bile yaşanmışlık taşıdığını düşünemeden. Oysa ne kolaydır hayata başlıklar bulmak. Doğum günü, karne günü, mezuniyet günü, düğün günü ve… öldüğün gün. 
 Ne girişlerinin, ne gelişmelerinin önemi kalmaz. Sonuçların, kalır öylece bir başına…  Ölüm, her yazının sonuna konulan bir küçük nokta. Virgüllerin önemi ne, ünlemler olmasa da olur o malum sona varınca. Hayat, zaman ve ölüm, işte bu üçleme değil midir, en açık seçik ve anlaşılır makale aslında.
Ama anlamak zordur yine de. Belki engeller var, setler çekilmiş, duvarlar örmüş zamansızlıklar, duvarlar var yıkılmaz, insan geçirmez ki duvarlar. 
Durduk mu, bir an soluklandık mı, yoksa aldandık mı bilinmez. Anlamlar yükleriz yine de hayata, zamana ve olur olmaz her şeye, boş olduklarını bile bile………..
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum