Ayhan Küyük

Ayhan Küyük

ORMANIN DİLİ
[email protected]

"Ölmeyi Reddeden Orman"

04 Aralık 2025 - 21:56



Bir zamanlar yemyeşil, gökyüzüne meydan okuyan dev çam ormanları vardı… Şimdi ise karşınızda bir ordu gibi dizilmiş, gri, cansız ağaç iskeletleri duruyor. 

Bu fotoğraf Almanya’daki Harz Ormanları’ndan… Ama aynı manzara artık Kaliforniya’da, Çekya’da, Avusturya’da, Türkiye’de… Nereye baksak aynı kâbus: Bir zamanların gururlu ormanları, sanki bir gecede lanetlenmiş gibi kuruyup ölüveriyor. 

Bu ölümlerin iki büyük celladı var:  Artık dayanılmaz hale gelen kuraklık,  

Kuraklıktan zayıf düşen ağaçlara saldıran minicik ama acımasız kabuk böcekleri.

2012-2016 arasında sadece Kaliforniya’da 129 milyon ağaç öldü. 

Düşünün… 129 milyon! Bu, İstanbul’un nüfusunun 8-9 katı kadar ağaç, birkaç yıl içinde yok oldu. Dağlar griye boyandı, kuş sesleri kesildi, orman yangınları daha kolay tutuşur hale geldi. 

İnsanlar “Acaba orman diye bir şey kalmayacak mı?” diye sormaya başladı. Tam herkes umutsuzluğa kapılmışken, bilim insanları bu gri cehennemin içinde bir mucize fark etti: Bazı ağaçlar hâlâ yeşildi! Aynı yamaçta, aynı kuraklıkta, aynı böcek saldırısında…

 Komşuları birer birer devrilirken, bu birkaç ağaç dimdik ayakta duruyor, iğneleri hâlâ yemyeşil parlıyordu. Sanki doğa kendi içinde bir avuç “süper kahraman” seçmişti. İşte o an bilim insanlarının gözleri parladı:

“Eğer bu ağaçlar hayatta kalmayı başardıysa, demek ki genlerinde bir sır var!”

Bu sır neydi?
Bazıları suyu daha derinlerden çekebiliyor, bazıları yapraklarını (yani iğnelerini) daha az su harcayacak şekilde küçültmüş, bazıları kabuk böceklerinin zehrine karşı doğal bir kalkan geliştirmiş… 

Kısacası doğa, milyonlarca yıldır yaptığı şeyi yapmaya devam ediyordu: En güçlü olanı ayıklıyor, hayatta kalanı çoğaltıyordu. 

Şimdi bilim insanları bu “kurtulan kahramanların” tohumlarını, fidanlarını topluyor ve aynı bölgelere yeniden dikiyor. Amaç çok basit ve çok duygusal:“Ölen ormanın yerine, ölmeyi reddeden ormanı kuralım.”Yani artık “eski ormanı geri getirmeye” çalışmıyoruz. Çünkü dünya artık eski dünya değil. Onun yerine, yeni ve çok daha sert bir dünyada hayatta kalabilecek “yeni nesil orman” yetiştiriyoruz. 

Bu fidanlar, babalarının, dedelerinin baş edemediği kuraklığa, sıcağa, böceklere karşı zaten silahlı doğuyor. Bazıları “Hayır, başka yerlerden ağaç getirelim, daha dayanıklı türler ekelim” diyor. Ama bu çok riskli. Çünkü o yabancı türler, buranın böceklerini, kuşlarını, mantarlarını tanımıyor. Ekosistem altüst olabilir. En güvenli yol, doğanın kendi seçtiklerini desteklemek. 

Sonuç olarak mesaj çok net ve çok umut verici: Doğa pes etmedi.

İçinden bir avuç ağaç “Biz buradayız ve ölmeyeceğiz!” diye haykırıyor. Bizim yapmamız gereken tek şey, o haykıranlara kulak vermek…

Onların tohumlarını toplamak, fidanlarını dikmek ve biraz geri çekilip doğanın mucizesine tanık olmak. Çünkü en güçlü ağaçlar, en sert fırtınalarda yetişir.

Ve bu fırtına daha yeni başlıyor… ama kazanacak olanlar da belli olmaya başladı. Yeşilin tamamen kaybolduğu yerde bile, birkaç cesur çam size şunu fısıldıyor :

“Umudunuzu kaybetmeyin. Biz hâlâ buradayız. Ve çoğalacağız.”

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum

Son Yazılar