Uğur Canbolat​

Uğur Canbolat​

ÇIKRIK
[email protected]

SON CÜMLEYİ UNUTMASA KISSAHAN

14 Mayıs 2024 - 08:54 - Güncelleme: 14 Mayıs 2024 - 17:03

NE güzel günlerdi o günler.
Kıssalarımız vardı. Uzun kıssalar, kimi zaman da kısacık olan.
İster uzun kıssalar olsun, isterse kısa içimizde upuzun yollar oluştururdu.
Bizleri bu yola tespih taneleri gibi diziverirdi. Giderdik.
Nereye mi? Hayalimizin eriştiği yerlere…
Büyürdü korkularımız.
Kendimizi bu koca dünyanın içinde un ufak olmuş hissederdik. Batı ne taraf, doğudan neler doğar bilemezdik. Büyüyen korkularımız bunun içindi.
Kendi içimizde kaybolurduk. Uzaya çıkmış ve kendi yerini tekrar bulamayan bir derbeder hissiyle dolardı içimiz.
Bu durumlarda ninemin elini tutardım. Tutmak ne demek sımsıkı kavrardım ki avcumdan kurtulması hiç de kolay olmazdı.
Ah kıssalar. Bir nevi firar olan kıssalar.
Firar ederdik.
Kaçardık kendimizden ve bulunduğumuz şartlardan.
Uzaklar korkunçtu evet, ürperticiydi. Ama bir o kadar da davetkâr. Cezbedici.
Çağrısına kulak tıkamak ne mümkün.
Umutlarımızın korkularımızı yendiği anlardı, o anlar.
Karanlıkta gözlerimizi kapar, umudun yelkenlerini şişirirdik.
Rüzgâr mı?
Ona hep güvenirdik. Yanlış yere götürmeyeceğindense emindik âdeta.
Şimdi düşünüyorum da güvenmek istiyor insan. Güvenmek. Güvende olmak…
Güven varsa, korkular korkar kişiden…
Önünde dağlar olsa bile bir kenarı yol değil mi? Aşar gidersin.
Kıssalar, anlatan kişiye göre içimize düşen kurtları çıkarırdı. Güvende olma duygusu uykunun galebe çaldığı anların ilacıydı. Anladık ki sonradan hayatın da en önemli tiryakı buymuş.
Yine olsa.
Kıssalarımız olsa yine.
Kıssahanlarımız, güzel anlatıcılarımız yine bulunsa.
Bizi televizyonların, tabletlerin, telefonların esaretinden kurtarsa.
Muhayyilemize yeni imgeler gönderilebilse.
Hayal kurma yetimiz elimizden alınmasa, tersine güçlendirilse, geliştirilse…
Yine kıssalarda kendimizi bulsak…
O kahramanlarla ünsiyet kursak, sorsak, söyleşsek, eğleşsek…
Nükteleşsek…
Bir o söylese, bir biz cevap versek.
Hayatı güzel görsek. Her yanı gökyüzünün rengiyle boyasak. Yeşile ya da kırmızıya.
Gülebilsek.
Gözlerimiz aydınlansa, içimiz ışısa.
Bizde bu hayata bir iki söz, birkaç cümle, az biraz nükte katabilsek.
Kıssahanlar, hikâye ediciler ve anlatıcılar bizim de serencamımızı dillendirse.
Bir iz kalsa ardımızda.
Hayır söylense peşimiz sıra, dualar edilse…
Kısa olsun kıssamız ziyanı yok.
Azın çok olduğunu bilenlerden olsak, uzunun kısalığını fark etsek.
Bir kıssamız olsa, bir nüktemiz.
“O bir nüktedandı” denilse ardımızdan.
Kıssahan bu son cümleyi unutmasa.
Unutmasa!..