"Yeni Kurucu Anayasa" yapılması ve "Terörsüz Türkiye" süreci gibi konular gündeme geldikçe, Erdoğan oyun kuruyor diye yorumlamak ağız alışkanlığıdır. Doğrusu Erdoğan üzerinden oyun kuruluyor ifadesini kullanmaktır. Çünkü Küresel Güçler, Büyük Ortadoğu Projesini adım adım uygulamaya koymaktadırlar.1999 yılında, daha Adalet ve Kalkınma Partisi’nin adı ortada olmadığı dönemde, resmi görevle ABD’ye DEİK toplantısına gitmiştim. Söz konusu toplantıda Cüneyt Zapsu’nun, Erdoğan ve Abdullah Gül’ü, ABD düşünce kuruluşları ile tanıştırdığını öğrenmiştim. Adalet ve Kalkınma Partisi adında yeni bir partinin kurulacağını orada duymuştum.
Toplantıda çeşitli konulardan uzman kişilerle görüşmelerim olmuştu. ABD’li bir uzman, bizim için Türkiye, Türk yöneticilere bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir demişti. Ben de siz kimsiniz diye sormuştum. Hiç alınganlık göstermeden, kendisinin Ortadoğu ve Ön Asya stratejilerinden sorumlu bir kuruluşun üyesi olduğunu ifade etmişti. Uzman konuştukça çok ilginç konulara giriyordu. Türkiye gibi ülkelerde temel amacımız, iktidarı kontrol altında tutmak değil, muhalefeti kontrol altında tutmaktır demişti. Muhalefeti kontrol altında tutmadan, iktidarı garantiye almak mümkün değildir. Bu nedenle biz, Türkiye gibi ülkelerde muhalefetle iktidarı birbirini destekleyecek şekilde organize ederiz demişti.
1999 Haziran ayında ABD’de duyduklarımın tamamı, adım adım Türkiye de hayata geçmeye başlamıştı. 14 Ağustos 2001 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisi kuruldu. Yasaklı olduğu için Erdoğan seçime girememiş, ilk defa iktidar olduklarında Abdullah Gül Başbakan olmuştu. Ancak planlandığı gibi Ana Muhalefet Lideri Deniz Baykal imdada yetişmiş ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasına destek vererek, Erdoğan’ın tam yetkiyle partisinin başına geçmesini sağlamıştı. Bülent Arınç’ın üst akıl diye kamuoyuna deşifre ettiği odaklar oyun kurmaya AKP üzerinden başlamışlardı. Bu partinin ilk iktidar dönemi halka şirin gösterilerek geniş kitleler tarafından kabul edilmesi sağlanmıştır.
Türkiye’nin kuruluş ayarları parçalanmasına engel olduğu için, yasama, yargı, yürütme ve ordunun tek adama bağlı olacağı bir sistemi dayatarak, parlamenter sisteme son verilmesi sağlanmıştır. Yatırımların milli para ile yapılması gerekirken, yap işlet devret modeliyle döviz üzerinden yapılması, otoyol, köprüler ve şehir hastanelerinde ölçünün kaçırılması, Türkiye’yi döviz darboğazına sokmuştur. Daha sonra faiz sebep, enflasyon sonuç denilerek, döviz kurlarının füze gibi yükselmesi sonucunda ekonomi çökertilmiştir. AKP ve Erdoğan üzerinden kurulan oyun kusursuz işlemiştir. Sıra ‘’aç bırak itaat etsin, cahil bırak biat etsin’’ oyununun kurulmasına gelmiştir. Cumhuriyetçi eğitim sistemi terk edilerek, şeriatçı maarif sistemine geçilmiş ve cehaletin yolu açılmıştır. Enflasyonist bir politika izlenerek, halk açlığa mahkum edilmiştir.
Bütün bunlar planlı bir şekilde yapılırken, Türkiye düzensiz ve kontrolsüz göç hareketleriyle mülteci deposu haline getirilmiştir. Bu durum, üniter devlet yapısını tehdit eden beka sorunu yaratmıştır. Oyun kuran güçler, geri kabul anlaşmasıyla kendilerini düzensiz göçe karşı koruma altına alırken, Türkiye’yi orta ve uzun vadede demografik yapının bozulmasıyla karşı karşıya bırakmışlardır. Bu oyunlar sahnelenirken muhalefet, etkili bir direnç göstermemiştir. Bilerek ya da bilmeyerek muhalefetin bütün yaptıkları iktidarın işine yaramıştır. Çünkü oyun böyle kurulmuştur. Ancak izlenmekte olan politikalar sebebiyle, halkın %80’i yoksulluk sınırının altında kalmıştır. Boş tencere iktidar değiştirir ifadesinden hareketle, halk yerel seçimlerde kullandığı oylarla hükumete önemli bir uyarıda bulunmuştur.
Yerel seçimlerden sonra oylarının önemli ölçüde düştüğünü gören Erdoğan, siyasette yumuşama adı altında yeni manevralar yaparak, zaman kazanmaya çalışmıştır. Özgür Özel ile yaptığı görüşmeleri bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Söz konusu manevraları Erdoğan yeni bir oyun kuruyor diye değerlendirmek, muhalefet açısından rakibin yanlış seçilmesine neden olmaktadır. Ey muhalefet, her çağrılan yere koşarak gitme. Biliniz ki, Erdoğan üzerinden yeni bir oyun kurulmaktadır. Gerçek rakibiniz bu oyunu kuran odaklardır. Bu odaklar Sarayın gizemli kadrolarını kullanmaktadır. Özgür Özel ve Musavat Dervişoğlu, kimsenin bilip tanımadığı, Saray oligarşisini halka deşifre etmelidir.
Yerel Seçimlerden sonra, Özgür Özel ve Musavat Dervişoğlu'nun, iktidarın çizdiği alanda siyaset yapmaması, özellikle CHP'nin halka inmesi, Cumhur İttifakı üzerinden oyun kuranların dengesini bozmuştur. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın Silivri de tutulması, Terörsüz Türkiye Sürecinin engellenmesini önlemek içindir. Ekrem İmamoğlu ve diğer Belediye başkanları hapse atılarak, CHP'ye yapılan baskılar, CHP'yi Yeni Kurucu Anayasa görüşmelerine razı etmek içindir.
Söz konusu baskıların daha da artacağı açıkça görülmektedir. Cemaatler, mafya ve siyaset üçgeninde kurulan işbirliği kapsamında halk yoğun baskı altında tutulmaktadır.
Bütün bu yapılanlara rağmen muhalefet partileri eylem birliği dayanışmsı sağlayamamışlardır. Gerçek şu ki, siyasi partilerin tamamı, bu sistemin aparatlarıdır. Kimsenin halkı düşünmek gibi bir derdi yoktur. Ülkenin en hayati konularında bile siyasi çıkar hesabı yapmaktan kaçınmamaktadırlar. Halkın %80’i yoksulluk sınırının altında kalmıştır. Ne iktidarın, ne de muhalefetin temel sorunları çözme yolunda önerilerini duyamıyoruz. Örtülü IMF programları ile, ekonomik krizin bedelini tamamen halka ödetmektedirler. Ülkeyi soyanlar, halkın çocuklarını güvenlik güçleri olarak görevlendirip kendilerini korutmaktadırlar. Yani ‘’soyulanların çocukları, soyanları korumaktadır.’’ Kim hakkını ararsa, kendi evlatlarını karşılarında görmektedirler. Sistemi bu yönü ile sorgulamalıyız.