Abdulbaki Erdoğmuş

Abdulbaki Erdoğmuş

[email protected]
[email protected]

PKK'nin İdeolojik Başarısı

14 Temmuz 2025 - 12:07


PKK’nin 11 Temmuz 2025 tarihinde Süleymaniye’nin Dukan ilçesi kırsalında sembolik bir törenle silah bırakması tarihi bir öneme sahip olduğu kadar yeni bir sürecin başlaması için de büyük fırsat yaratmıştır. Bu fırsatın iddia edildiği gibi barış ve demokrasi için kullanılmasını diliyorum. Tarihi sorumluluğun, akıl, vicdan ve ahlakın gereği de budur.
Kişisel olarak silahları bırakmayı, ülkemizin kronik meselesi olan Kürt sorununu çözmeye yönelik bir tutum olarak değerlendirmiyorum ancak silahlı mücadele ve şiddet gerekçesi olmaktan çıkarılması için olumlu ve önemli bir gelişme olarak görüyorum. Ağır kayıplar ve trajediler yaşadığımız bir sürecin sona ermesi de kuşkusuz memnuniyet verici olmuştur. Halkımızın en büyük kazanımı da bu olsa gerek!
Biliyoruz ki Kürt Sorunu, PKK için bir amaç değil, ideolojik mücadelesi için meşru bir zemin oluşturmuştur. Silahlı mücadelenin zorluğu ve uluslararası meşruiyet kazanmaması nedeniyle artık nihayete erdirilmesine karar verildiği açıktır.
PKK; bir ulusal mücadele veya Kürt Özgürlük Hareketi olmadığı için alınan silahsızlanma kararını bir “zafer” veya “yenilgi” olarak değerlendirilmesini doğru bulmuyorum. Kaybeden, yenilen, aldatılan, ağır bedeller ödeyen halkımız ve ülke insanı olmuştur.
--
“Komünal Toplum” ideolojisinin gereği olarak verilen silahlı mücadelenin amacına ulaştığını düşünüyorum. PKK’nin kendisini feshetmeyi ve silahlarını teslim etmeyi kabul etmesi, ideolojik mücadelesinden vazgeçtiği anlamına gelmez. Yeni süreçte şiddet ve terörü reddedip “barış ve demokratik topum inşası” iddiasıyla radikal Türk Sol’unun da desteğinde “komünal toplum” mücadelesine legal olarak devam edecektir. Bunu da PKK açısından kazanılmış bir başarı olarak değerlendiriyorum.
Esas olarak en başından itibaren şiddet yanlısı sol hareketlerinin PKK’ye olan desteği, Kürt meselesi üzerinden değil “komünal topum” iddiası üzerinden olmuştur. Kürtlerin hak ve özgürlük talepleri de söz konusu ideoloji bağlamında değerlendirilmiştir. PKK ve bileşenlerinin Kürtlerin ulusal talepleri konusunda müspet yaklaşımı söz konusu olmamıştır. Yalnız Türkiye’de değil, Suriye, Irak ve İran için de ulusal taleplere olumlu yaklaşılmıyor. Abdullah Öcalan’ın “Bağımsız Kürdistan, federasyon ve özerklik” gibi taleplerinin olmadığını defalarca söylemesi ideolojisinin gereğidir.
Esas ikilem ve yanılgı halk nezdinde yaşanmıştır. Şüphesiz Kürtlerin toplumsal desteği ideolojik nedenden dolayı değil, stratejik ve planlı olarak oluşturulan algı sonucu PKK’nin bir “ulusal hareket” olduğuna inanmasından dolayıdır. Dağa çıkan on binlerce gencin de gerekçesi ulusal mücadele içindir, ideolojik değildir. Ancak silahlı eğitimle birlikte ideolojik eğitimle de gençlerin Önderliğe bağlanması sağlanarak ideolojik hedefe yönlendirilmiş olduklarına inanıyorum. Böylece Kürt halkının atan ulusal talepleri de terörize edilerek amacından saptırılmış ve ideolojik zeminde kullanılmıştır.
--
PKK’nin, ”ulusal mücadele” verdiği algısı, Kürtlerden hatırı sayılır ölçüde büyük destek almıştır. Kanlı ve çok yönlü teröre rağmen Kürtler, sadece bu nedenle yaklaşık 50 yıl desteklerini aralıksız sürdürmüşlerdir. Bu desteği, “teröre destek” veya “komünal toplum” ideolojisine verilmiş bir destek olarak tanımlamak Kürtlere gerçekten haksızlık olur.
Söz köz konusu destek, ulusal mücadele bağlamında verilmiştir.  Çünkü 20. Yüzyıl boyunca ulusal kazanımlar ancak silahlı mücadele sonucu elde edilmiştir. Kürtler de PKK’yi bir “ulusal özgürlük hareketi” gördükleri için kendisine yakın bularak veya gerçekten inanarak dolaylı/dolaysız destek olmuşlardır. Çok yönlü şiddet sarmalında bunu sorgulamak veya sorgulayanları anlamak mümkün olmamıştır.
Gerçekte ise PKK, komünal toplum inşasını amaçlamış ideolojik bir silahlı harekettir. “Bağımsız Kürdistan”, “federasyon-özerklik” gibi iddialarla Kürt halkının masum ve meşru taleplerini, ideolojik hedefi için kullanılabilir bir araç olarak değerlendirmiştir.
Kürt halkının bu gerçeğin farkında olarak PKK’ye destek verdiğini ileri sürmek gerçekçi değildir. Kürt halkının önemli kesimini heyecanlandıran esas beklenti, Kürtlerin asli unsur olarak tanınmasını sağlayacak ulusal bir mücadele iddiası olmuştur. Çünkü Kürtler, 1924 anayasasıyla kaybettiklerini yeniden kazanmayı ümit etmişlerdir.
Kendi yurdunun kadim sahipleri olarak yok sayılmak, devamlı baskı altında olmak, kimlik ve kültüründen yoksun bırakılmak ve katı bir asimilasyona tabi tutulmak elbette bir halk için büyük bir trajedi sayılmaktadır. Kürtler de bu trajediyi en yoğun yaşayan kadim halkların başında gelmektedir. Bu nedenle de PKK’nin ideolojisini, bağlantılarını, mücadele yöntemini, hatta kendilerine yönelik en acımasız şiddet eylemlerini dahi sorgulamadan destek vermeyi bir tarihi görev bilmişlerdir.
--
Çatışma sürecinde Kürt halkı, sadece güvenlik güçlerinin orantısız şiddetine maruz kalmadı, en az bir o kadar da PKK şiddetine, tehdit ve baskılarına maruz kaldı. OHAL ve PKK uygulamaları birbirinden beslenen iki güce dönüşmüştü. Halk, iki güç arasında bir tercihe zorlanınca, bir kısmı Köy Korucusu olmayı ve silahlı kuvvetlerle birlikte PKK ile savaşmayı tercih ederken, bir kısmı da kendisinden bildiği veya kendisine daha yakın gördüğü PKK’yi tercih etmek durumunda kaldı.  Hak ve hukuk ihlalleri, eziyet, işkence, gözaltı, haksız tutuklamalar gibi birçok uygulamalar da halkı PKK’ye daha çok yakınlaştırdı.
17 bin faili meçhul cinayet, tehcir, 3 bin köy ve mezranın boşaltılması, binlerce çalışanın işinden görevinden uzaklaştırılması, işbirlikçi, muhbir ve Köy Korucuları dışında neredeyse herkesin potansiyel suçlu olarak görülmesi, ayırımcılık, ötekileştirme ve ırkçılık gibi pervasız uygulamalar halkı devletten soğuturken PKK’ye ısındırmıştı. Silahlı operasyonlar kimi zaman PKK’ye değil, doğrudan sivil halka yapılıyordu. Sorgulamalar ve suçlamalar da ideoloji üzerinden değil, Kürtlük üzerinden oluyordu. Binlerce insan “bölücülük” suçlamasıyla mahkûm edildi. Oysa PKK bölücü ve ayrılıkçı bir örgüt değildi.
Bu kaos ortamı, PKK’nin ideolojik yapılanmasını daha da kolaylaştırıyordu. Yalnız illegal alanda değil sivil ve siyaset alanında da ideolojik örgütlenme hız kesmeden devam ediyordu. Özellikle kadın ve gençlik hedef kitle olarak seçilmişti. Aydınların ve sağduyu sahibi duyarlı insanların uyarıları, itirazları, çabaları artık karşılık bulmaz bir noktaya gelmişti. PKK’nin varlığından güç alan legal yapılanmalar ve ideolojik faaliyetler sonucu, ekonomik, siyasi, sosyal gruplar oluştu. Bu kesimlerin halk üzerindeki etkisi arttıkça PKK ideolojisi de toplumsallaşıyordu. PKK’nin şiddet ve terör eylemlerine destek vermeyen kesimler de devlet şiddetine karşı bu oluşumlarda yer alarak, doğrudan olmasa da dolaylı olarak PKK saflarında yer alıyorlardı.
--
Gelinen noktada PKK, ideolojik örgütlenmede büyük bir başarı elde etmiştir. Abdullah Öcalan’ın, cezaevinde tutulmasına rağmen Öğüt’ü kontrol etmesi, ideolojik siyasi yapılanmaları yönlendirmesi, TBMM dahil siyaset zemininde devamlı gündemde kalması elbette sıradan gelişmeler değildi. Bugün de muhatap alınması, kurucu önder olarak tescil edilmesi, onore edilmesi derin stratejilerle mümkün olmuştur. Bu da PKK ideolojisinin gücünü ve başarısını göstermektedir.
Silahları bırakmakla Kürtlerin neler kazandıklarına değil, PKK ve Öcalan’ın neler elde ettiğine bakmak gerekir. Kürtlerin bir kazanımı söz konusu değildir, PKK’nin başından beri Kürler için hiçbir talebi de olmamıştır. Zaten hak ve özgürlük talepleri için silahlı mücadeleye ihtiyaç da yoktur.  Bu bağlamda PKK’yi “Kürt Özgürlük Hareketi” olarak tanımlayanların algı oluşturdukları kanaatindeyim.
Sonuç olarak PKK’nin kazanımı ve ideolojik başarısı ortadadır, inkâr edilemez. En azından silahları bırakarak örgütlülüğünü legal ve meşru bir zemine taşımış oldu. Yeni dönemde siyasetin de şekillenmesinde Öcalan’ın etkin olacağı unutulmamalıdır.
Kürtlerin toplumsal desteği ve ödediği bunca bedel de “komünal toplum” ideolojisinin inşasına yaramıştır. Bundan sonra Kürtlerin destek verip vermeyeceğini bilmiyorum ancak PKK, legal zeminde ideolojik mücadelesini sürdürecektir. Buna da bir itirazımız olmayacaktır.
Bütün olumsuzluklara rağmen silahsızlanma süreci ülkemiz için tarihi bir dönemin de başlangıcıdır. Ülkenin kadim unsurları olarak “komünal toplum” ideolojisi başta olmak üzere dini ve la dini bütün ideolojilerden bağımsız olarak çoğulculuk-hak-hukuk-özgürlük-eşitlik-adalet ve barış temelinde geleceğimizi birlikte inşa etmek için mücadele etmemiz gerektiğine inanıyorum. Bunun için de yeni paradigmalara ve yeni siyasete ihtiyaç olacağı kesin.

Abdulbaki Erdoğmuş
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum