BAKIN NELERİN ALTINA İMZA ATILIYOR

Necdet TOPÇUOĞLU ntopcuoglu52@gmail.com



Necdet Topçuoğlu

Altın tasla verileni içme, zehiri bakır tasta sunmazlar diye bir söz vardır. TBMM de kurulan "Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi  Komisyonu" aynen altın tas gibidir. Türk Milletine zehir, işte bu komisyon aracılığı ile sunulmaktadır. İmralı Ceza Evinde ömür boyu hapse mahkum edilmiş bölücü terör örgütü lideri Abdullah Öcalan, emperyalizmin sözcülüğünü yapmaktadır. Mecliste komisyon kurulmasını terörist başı istemiştir. Emperyalizmin tüm istekleri bu komisyon aracılığı ile Türk Milletine dayatılmaktadır. Komisyon Öcalan'ı ziyaret etsin denildi, ancak tepkilerin yoğun olması sebebiyle  gönüllü üç milletvekili İmralı'ya gitmiştir. Bunlar AKP, MHP ve DEM Parti temsilcilerinden oluşmuştur. Basına sızdığına göre, Öcalan, MHP temsilcisine özel ilgi göstermiş, AKP temsilcidine mesafeli davranmış, DEM Partili Gülistan Kılıç Koçyiğit'e ise sekreter muamrlesi yapmıştır.

Görüşmede 16 sayfa tutanak tutulduğu söylenmektedir. Ancak söz konusu tutanağın sadece 4 sayfası Meclis Komisyonuna bilgi olarak sunulmuştur. Görüşmeler milletten saklandığı gibi, Meclis Komisyonundan da saklanmaktadır. Yasal dayanağı olmayan Komisyon bu güne kadar 19 defa toplanarak, 134 kişiyi dinlemiştir. Son olarak Abdullah Öcalan'ı dinleyerek, dinleme aşamasını tamamlamıştır. İmralı'ya en son DEM Parti heyeti gitmiş, döndükten sonra Mecliste MHP lideri Devlet Bahçeli ile görüşmüştür. Çıkışta Pervin Buldan görüşme hakkında açıklama yapmış, Bahçeli de Buldan'ın her cümlesinin altına imzamı atarım demiştir.

Pervin Buldan artık ikinci aşamaya geçme zamanı gelmiştir demektedir. Barış yasasına ihtiyaç olduğu konusunda Bahçeli ile görüş birliğinde olduklarını ifade etmektedir. Sözü hiç eğip bükmeye gerek yoktur. İktidar ile İmralı anlaşmışlar, 1921 Teşkilat-ı Esasiye dönemine gitmek istemektedirler. Bu girişim Lozan Antlaşmasını yok saymaktır. İmralı bu hukuki düzenleme ile özerkliği kotarmak isterken, iktidar da laiklik ve ulus devletten kurtulmayı amaçlamaktadır. Yani işin içinde "kazan, kazan" işbirliği vardır. Zaten Lozan Antlaşması, Yunanistan'ın Ege Adalarını silahlandırmasıyla delinmiştir. Çıkarmak istedikleri Barış Yasası ile Lozan Antlaşması'na son darbe vurulmak istenmektedir. Altına imzamı atıyorum dedikleri hususların birincisi budur.

Görülen manzara şudur. Sanki bir savaş sona ermiş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti savaşı kaybetmiş, terör örgütü zafer kazanmış algısı yaratılmaktadır. Buna göre, kaybeden taraf mütareke, kazanan taraf ise müzakere pozisyonu almış durumdadır. Görüşmeler bu zeminde yürütülmektedir. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Basına yansıdığına göre Öcalan, Türkiye de Türkler ve Kürtler iki güçlü millet olarak yaşamaktadırlar. Bu nedenle Anayasa da iki milletin adları yer almalı, Anayasanın 66.maddesi yeniden düzenlenmelidir demiştir. Bu talep Lozan'a sıkılan ikinci kurşundur. Özerk bölgede Kürtçe'nin eğitim dili olması konusunda ısrar edilmektedir. Şimdilik resmi dil talep edilmemiştir. İşte milliyetçilik iddiasında olanlar bunların altına imza atmaktadırlar. 

Öcalan Kuzey Irakta kurulan modelden daha fazlasını istemektedir. Kuzey Suriye'de konuşlanan Suriye Demokratik Güçlerinin silah bırakmasını istememiştir. Söz konusu silahlı güçleri ABD yüz yıldır vekâlet savaşları için hazırlamaktadır. Zaten silah bırakmaları istenemez. Öcalan bu silahlı güçlerin Suriye Ordusu'nda asker olmasalar bile, polis olarak görev yapmalarını önermiştir. Daha önce PKK dışındaki YPG, PYD ve PEJAK üzerinde etkili olduğunu söylemesine rağmen, sorulduğu halde milletvekili heyetine bu konuda olumlu yanıt vermemiştir. Bu durum ne kadar güvenilmez bir figür olduğunu göstermektedir. Arkasını ABD ve İsrail'e yasladığı için özgüvenle hareket ettiği anlaşılmaktadır. Kocaman bir devlet terör örgütü liderine muhatap edilirse olacağı budur.

Terörist başı Abdullah Öcalan’ın istekleri bitmek bilmemiştir. Kürdistan ifadesini kullanarak, bu bölgeden çıkartılan petrolden pay istemiştir. Örneğin Gabar dağından çıkan petrolden oradaki yerel yönetimlere pay verilmesini önermiştir. Teröristbaşı bununlada kalmayarak,  Güneydoğu’daki barajlardan elde edilen elektrikten de pay istemiştir. Halbuki o bölge kaçak elektriğin ençok kullanıldığı bölgedir. Söz konusu kaçak ve kayıplar tüm vatandaşların faturalarına yansıtılmaktadır. Öcalan'ın ısrarlı isteklerinden birisi de, PKK’lılara af çıkarılması, iş verilmesi, rehabilitasyona tabi tutulmaları, siyaset yapmalarının önündeki engellerin kaldırılması yer almaktadır. İşte altına imzamı atarım denilen hususlar bunlardır. Belli ki umut hakkına da sıra gelecektir.

Bunlar basına sızan ve yalanlanmayan hususlardır. Daha neler var bilmiyoruz. Tahminlerim var ama, böylesine hassas bir  konuda tahminlerle hareket etmek doğru değildir. Kardeşim, milletin bekasını ilgilendiren bir konu, öyle komisyonlarla çözülemez. Millet, Meclisde yer alan partileri oraya mütareke imzalaması için göndermemiştir. Veren taraf mütareke imzalıyor demektir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin durması gereken yer, asgariden 1924 Anayasası ve Lozan Antlaşması pozisyonu olmalıdır. Ben iktidarı anlıyorum, İmralı ile kazan kazan politikası çerçevesinde çıkar ortaklıkları görünmektedir. Muhalefeti anlamam mümkün değildir. Bunlar asla Atatürkçü olamazlar.  Lozan Antlaşmasından taviz verenlerin asla Atatürk'ten söz etme hakları yoktur. Millet alınacak kararların referanduma sunulması konusunda ısrarcı olmalı, aksi halde kabul etmemelidir.

(14, Aralık, 2025-Ankara)