YERİN DOLMUYOR ANNEM
Ayrılalı 8 yıl Oldu
Bugün yine seni düşündüm, sana olan sevgimin bedeli olarak seni andım. Sensiz geçen günlerimin, yıllarımın hesabını çıkardım kendimce. Sensizliğin bir kâbus gibi üzerime çöktüğü; varlığının bedenime, nefesinin ruhuma ve gönlüme nasıl şifa verdiğini gördüm. Ulu çınarlar ancak yıkılınca gölgesinin serinliği, yerinin büyüklüğü anlaşılır. Ben de senin büyüklüğünü, ancak aramızdan ayrıldığında anladım. Çünkü gölgende serinledim; sırtımı sana dayayarak, belâ ve musibetlere karşı ayakta kaldım.
Elimden gelseydi; “annem, gitme!” derdim ve hep hayatımda, hep yanımda kalmanı isterdim. Çünkü sensiz bir hayat, damarları kesilmiş kan kaybeden bir bedenden farksızdı benim için. Titriyorum gecenin soğuk ve acımasız rüzgârları altında. Ağlıyorum gecenin yağmurlu kaldırımlarında. O üstümü örten, o nefesinin sıcaklığıyla bedenimi ısıtan sen şimdi yoksun yanımda. Dolaşı yorum mazlum inlemelerinin, mağdur feryatlarının inlettiği sokaklarda, ne halimi soran ve ne de başımı okşayan sen yoksun yanımda.
Canım annem. O eski evimizin kapısında bir yandan elinde tesbihini çekerken, diğer taraftan da gözlerin hep yollarda olduğunu hayal ediyorum. Kimsesiz kalmış bir garip gibi etrafına bakınıyor, o manalı bakışların yüreğime bir ok gibi saplanıyordu. Çünkü yemeyip yedirdiğin, giymeyip giydirdiğin evlatlarından bir tanesi bile kalmamıştı yanında. Biliyor musun annem; aynı yalnızlığı, aynı çaresizliği, aynı kimsesizliği senin yerine şimdi ben yaşıyorum. Yüreğimin yandığı bir zamanda, en yakınlarım bile sesime ses vermedi, çektiğim acıları görmezlikten geldi. Bakışları gözlerimde olsa da yürekleri hep başkalarının yanındaydı. İşte ben bugün, senin manevi huzurunda içimi sana dökmek, dertlerimi sana anlatmak istiyorum.
Canım Annem! Sen aramızdan ayrıldığında, sanki her şey birden tersine dönmüş, çile ve ızdıraplar peşimi bırakmaz olmuştu. “Oğlum, anne sevgisi dışındaki bütün sevgiler, merhametle yoğrulmadığından çiğ olurlar. Olgunluğa erdiklerinde ise hemen çürüyüverir de tattığına bin pişman eder insanı’’ diyordun ya. İşte etrafım, bu senin bahsettiğin sevgisi çürüyen ve kokusu etrafa yayılan sahte yüreklerle doldu. Dün, bize “mürteci” diyerek zulmedenlere bugün gönül koymuyor, üzülmüyorum. Çünkü onlar kendi karakterlerinin ve kendi itikatlarının gereğini ortaya koyuyorlardı. Bugün ise; alnı secdeli, dili dualı müslüman edalı, mü’min simalı; o günün mağdurlarının zulmüyle sarsılıyorum. Ben ne edeyim, derdimi kime anlatayım? Etrafımda ne derdimi dinleyecek ne de doğruları görebilecek gözler kaldı. Yoruldum annem, yoruldum. Bu Kûfe karakterli insanlar içerisinde yaşamaktan, derviş kılıklı zalimlerden, Şimir ruhlu mü’minlerden, “Allahsız Müslümanlardan’’ usandım be annem.
Canım Annem! Yaşadığım yıllar şahittir ki benimle alakalı en ufak bir şikayet duymadın. Kimseye yan gözle bakmadım, hiç kimseyi bilerek incitmedim ve her şeye rağmen etrafımda huzursuzluk atmosferi oluşturmadım. Ve asla vatanıma ve bayrağıma ihanet içinde olmadım ve olanlarla da aynı safta yer almadım. Ama buna rağmen, her ânıma şahit olan en yakınlarıma bile kendimi anlatamadım. Anlatmaya çalıştığımda da; “Sen haklısın Ya Musa; ama karnımızı Firavun doyuruyor” edası içinde, zalimden yana tavır koyuyorlardı.
Canım annem! Ben bilmiyordum kalbimin bu kadar acıyacağını, içimin bu kadar yanacağını. Mahkeme salonlarında; yemin ederek beni ihanetle suçlayan yüzü sakallı, mümin edalı ve en yakınına iftira atmayı cihat kabul eden zihniyetsiz, yobaz amcaları görünce; ne olur Rabb’im canımı al! diyerek bu münafıklar adına utandım. Ben; yürekleri kin ve nefret dolu, kalpleri intikam duygusuyla atan, çift astarlı yüzlerle aynı toplum içinde yaşadığımı bilmiyordum. Bilmiyordum; Kur’an okuyan, anlı secdeye giden fasıklarla, münafıklarla, hırsızlarla ve arsızlarla aynı camide saf tutacağımı. Bilmiyordum, elini silaha dahi dokundurmayan kardeşine terör yaftasını yapıştıran dayıların, ağabeylerin; yeğenlerin bana hain diyebilecek kadar alçalacağını. Ve ben bilemiyordum; bütün bunları yaparken de hiçbir vicdani ve kalbi rahatsızlık duymayan bu hasta ruhlarla aynı havayı teneffüs edeceğimi. Ben bilmiyordum; tuttuğu takıma, içinde bulunduğu cemaatlere, arkasından gittiği siyasetçilere, sürüler misali peşine takıldığı liderlerine inandığı ve güvendiği kadar Allah’a güvenmeyen ve inanmayan fasık ve hainlerle aynı ülküyü paylaşacağımı.
Canım annem! dahasını da anlatayım mı? Sen evimizin bir köşesinde sessizce Rabb’imin inayetini beklerken, en yakınlarım bile içimdeki yangına körük çekerek, beni hain olarak görüyorlardı. Kardeşlerinin hiçbiri yüzüme bakmadı ve bana “Başın sağolsun evlat” bile demedi. Yetmedi; bir evladın annesine en tabi görevi olan cenaze namazını bile kıldırmam istenmedi. Çünkü ben, onlara göre bir hain, bir teröristim. Bunlar hangi Allah’a, hangi kitaba, hangi peygambere inanıyorlardı annem? Neden beni böyle zamansız bırakıp gittin? Beni neden bu kadir kıymet bilmezlerin, bu karaktersiz, merhametsiz Kenan elinin kurtlarına bırakıp gittin?
Canım annem! Şu dünyada son bir arzum vardı ki o da senin ayakucunda yatmaktı. Böylelikle dünyada olduğu gibi yine başımı ayaklarına koyar, cenneti onların altında arardım. Ayaklarını başıma taç, soluklarını ninni yapar uyurdum. Münker ve Nekir gelince de senin kucağına sığınır, seni aracı yaparak Rabb’imden af dilerdim. Ama benim için çok zor olsa da bu isteğimden de artık vaz geçtim. Öldüğümde köyümün topraklarında yatmak istemiyorum. Zalimi alkışlayan, mazlum ve mağdurun iniltilerini ney gibi dinleyenleri; kardeşi kardeşe düşman eden o sürüleri Allah’a havale ediyorum. Kendi menfaati uğruna başkalarının bedenlerini bir yükselme rampası olarak kullananların da yaşadıklarımın bin mislini yaşamadan Rabb’im canlarını almasın diye de dua dua yalvarıyorum.
Canım annem, sakın yanlış anlama. Bu bir kin, bu bir nefret, bu bir düşmanlık değil. Sadece halden anlamayanlara gönül koymak, zalimden yana olup zulme ses çıkarmayanlarla aynı tarafta yer almamaktır. Teneffüs etmek istemiyorum artık o havayı, ıslanmak istemiyorum köyümün yağmurlarında. Çocukluğumu yaşadığım o sokakları kirleten akraba, kardeş, komşu, amca, dayı yeğem ve çocukluk arkadaşlarını görmek istemiyorum. Çünkü onlar hayatımı, duygularımı, geleceğimi, mesleğimi, emeğimi, insanlara karşı sevgi ve saygımı çaldılar benden. Onlar, biyolojik kardeşlik bağımı kopartıp; yaşama amacımı, camiye aşkımı, dindara saygı perdemi yırttılar. Ama her şeye rağmen; vatana ve bayrağa olan aşkımı, bu ülkenin geleceğine ait ümitlerimi ve çok yakın bir gelecekte adalet ve hukuk önünde herkesin hesap vereceği inancımı çalamadılar.
Ey kokuşmuş bedenlerini makyaj üstüne makyajla gizlemeye çalışan derviş cübbeli zalimler! Gidiniz ve beni dertlerimle baş başa bırakınız. İstemiyorum sizi, dünyanızı, dünyalıklarınızı ve alkış tutup arkasından sürüler gibi koştuğunuz sevdiklerinizi. İstemiyorum sizi, uzak durun benden. Karanlık bir köşede hayat muhasebemi yaparken gizli gizli gözyaşı dökmeyi, iftiralarla lekelenmeyi; sizin ızdırapsız parlak zaferlerinize tercih ediyor ve diyorum ki; muhacir ve ensar kardeşliğini; aynı anne babadan olan kardeşliğinize tercih ediyor ve biyolojik kardeşliği karşı bayıra gömerek üzerini taşlarla örtüyorum. Onların gülüp eğlendiği bir zaman diliminde ben, ızdırabın ateşinde kavrularak saflaşma yolunu seçiyorum. Kendilerine göre bir inanış, bir ibadet bir mabet kültürü geliştiren, dinin köklerine musallat olan, Peygamber kürsülerini kahvehane masalarına çeviren bu din anlayışı ve bu ‘Allahsız Müslüman’lardan da tiksiniyorum.
Canım annem. Varsın dünya bize küssün, hasretin kalbimi delsin, ciğerimi parçalasın. Gün O’na koşma, O’nun yolunda olma, O’na gönül verme günüdür. Ezanlar okunurken elbette ki çakallar uluyacak ve bu sesler korkakların kulaklarında kurt sesi gibi çınlayacaktır. Zalimlerin zulmü, müfterilerin iftiraları ve en yakınlarımın ihanetleri masum olduğum gerçeğini değiştiremeyecektir. Ben dil, din ve ırk ayırmadan bütün insanları seviyorum. Çünkü; “İnsan seviyorsa iki şeyi asla yapmaz. Aldatmaz ve ağlatmaz. Çünkü aldatmak insan onuruna; ağlatmak ise insan yüreğine yapılmış en çirkin saldırıdır.”
Not: 2 Temmuz 2017 tarihinde kaybettiğim ve dünyadaki meleğim olan annemin aziz hatırasına yazdığım yazıyı, annesini kaybetmiş bütün canlar adına ölüm yıldönümü olan bugün tekrar yayınlıyorum. Ruhuna Fatiha