NEMELAZIMCILIK
Kelime anlamı olarak nemelazımcılık; “gerekli şeylerle ilgilenmekten kaçınma, bir şeyi umursamama durumu” olarak ifade edilmektedir. Bir sorun veya olay karşısında “beni ilgilendirmez, benimle alakası yok, ben karışmam veya bana ne” gibi yaklaşımları nemelazımcılık olarak tanımlayabiliriz.
Umursamazlık anlamında kullanıldığında fazla önemsenmez ancak herhangi bir olay karşısında sorumluluk yüklenmekten kaçınan, sorumluluk almaya yanaşmayan veya ilgilenmekten çekinenler için kullanıldığında, durumun vahametini göstermektedir.
Çünkü bu durum, aydınlar, ulema, akademisyen, entelektüel, yazar ve sanatçılar gibi kesimler için söz konusu olduğunda toplumsal bir çöküşün habercisi olarak anlaşılır. Bu yönüyle “nemelazımcılık” artık kişisel bir ihmal veya umursamazlık olmaktan çıkar, toplum ve ülke için bir tehdit ve tehlike haline gelir.
Özellikle hak ve adaletten sapmış, ayırımcı ve haksız uygulamalarla ceberut bir yapıya bürünmüş yönetimler karşısında nemelazımcılık tutumu, zulüm ve ahlaksızlığın yolunu açar. Yöneticileri cüretkâr, yönetilenleri de korkak ve çaresiz bırakır.
Sorumluluk bilincinde ve duyarlı hiçbir yurttaşın ülkesi ve toplumu hakkında “nemelazımcı” bir duruş sergilemesi doğru değildir aksine onu, çöküş nedeniyle sorumlu, suçlu kılar ve vebal altında bırakır.
Bu konuda ülkemiz hakkında bir ayrıntıya girmeyi yararlı bulmadığım içim büyük ve kudretli sulatandan örnek vererek takdirlerinize bırakıyorum;
- Kanuni Sultan Süleyman’ın aklına takılan ve onu yoran bir soru vardır.
Çok güçlü bir duruma getirdiği Osmanlı Devleti’nin akıbetini hayâl eder, günün birinde “Osmanoğulları da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı?” diye..
Bu sorunun cevabını almak için dönemin ünlü Türk alimi Yahya Efendi’ye Sadrazamını gönderir.
Sadrazam gider, sorar ve döner.
Kanuni;“Ne dedi?” diye sorar.
Sadrazam;“Neme lazım dendiği zaman!.” diye cevap verdi efendim der.
“Başka bir şey söylemedi mi?” diye sorar Kanuni.
“ Hayır efendim.
Bir tek bu cümleyi söyledi.” der sadrazam
Bu cevabı uzun bir süre düşünen Kanuni, sonunda ünlü alime mektup yazar, bunun ne anlama geldiğinin açıklanmasını ister.
“Çeşitli yorumlar yapıyorum, ama doğrusu nedir, onu ancak siz söylersiniz..” der.
Ve ünlü alim Yahya Efendi de bir mektup yazıp, Kanuni’ye gönderir.
Mektup şöyledir;
“Bir devlette zulüm yayılırsa, haksızlık, hukuksuzluk ve yolsuzluk sıradan bir hale gelirse, işitenler de “neme lazım” deyip uzaklaşırsa, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yerse,
Bilenler bunu söylemeyip susarsa ve gizlerse,
Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkar, bunu da taşlardan başkası işitmezse,
İşte o zaman devletin sonu görünür.
Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır.
Halkın güven ve itimadı sarsılır.
Asayişe itaat hissi kaybolur.
Halkın umutları yok olur, böylece çöküş ve izmihlâl de [devletin yıkılması) mukadder (kaçınılmaz) hâle gelir.”
Abdulbaki Erdoğmuş