Muhafazakâr Siyaset Çöktü!
Türkiye’de muhafazakarlık Avrupa ülkelerinden farklı olarak “etnik milliyetçilik” ile iç içe geçmiştir. “Etnik milliyetçilik”, hatta “ırkçılık” dahi bazen muhafazakarlık örtüsüne bürünerek ortaya çıkmaktadır. Benzer durum “Muhafazakâr Müslümanlık” için de söz konusudur. Bu kesimlerin de ihtiyaç duyduklarında etnik milliyetçiliği dinbazlıkla harmanlayarak “Müslümanlık veya muhafazakarlık” adı altında topluma sunduklarını görüyoruz.
Etnik milliyetçiliğin ve dinbazlığın “muhafazakarlık” kılıfı ile meşrulaştırılması siyaseti yozlaştırdığı kadar toplumu da yozlaştırmaktadır. Oysa muhafazakârlık bir paradigmadır ve önemli bir siyaset yelpazesini ifade etmektedir. Karmaşık ve belirsiz hale getirildiğinde yalnız siyaseti değil, toplumsal değerleri de kirletir ve gerçeklikten uzaklaştırır.
Kişisel olarak ben muhafazakârlığı değil, demokratik siyaseti benimsiyor ve önemsiyorum ancak ülkemizin etnik milliyetçilik ve dinbazlıktan arındırılmış muhafazakâr yelpazede konumlanmış bir siyasete de ihtiyacı vardır. Yeter ki “muhafazakâr kimlik” açık, net ve belirgin olsun.
--
Türkiye’deki muhafazakarlığı, Papaz ile Karganın durumuna benzetiyorum;
Papazı uzak bir köye atadılar...
Gitti baktı, kimsenin kiliseye gelip gittiği yok...
Her taraf kir pas içinde...
Kolları sıvadı, kiliseyi boyadı, çanı parlattı, bayrak astı, insanları ibadete davet etti, her şey yoluna girdi...
Tek sorun vardı:
Karga...
Bir karga gelip çana konup çişini yapıyor, bayrağa konup kirletiyor, haça konup konup berbat ediyor...
Papaz yarım gün canı çıkana kadar temizliyor, ertesi gün yine karga gözüküyor...
Canı sıkıldı...
Çare aradı, bulamadı...
Gidip muhtara danıştı:
“Şu karga azizim, gelip her şeyi berbat ediyor... Ben temizliyorum, paklıyorum, tam yerime oturmuşken yine geliyor...”
Muhtar “Kolay” dedi:
“Kolay, oraya bir parça tuzlu peynir sakla, hırsızdır... Yanına susuz rakı koy, bedava bulunca kaçırmaz... Göreceksin gelip ayağının ta dibine düşecektir...”
Papaz denileni yaptı...
Tuzlu peyniri kuytuya koydu, tasa susuz rakıyı boşalttı...
Gözünü deliğe dayayarak beklemeye başladı...
Karga gözüktü...
Kendinden emin tuzlu peyniri buldu yedi, yiyince susadı, tasa döndü, tadının farkına varıncaya dek iki fırt aldı...
Kafayı buldu...
Sallandı...
Ve papazın ayaklarının ta dibine düştü...
Papaz kargayı alıp iki kanadından tutarak havaya kaldırdı...
“Sen nesin?” dedi:
“İmanım var desen, hırsızlık yapmazsın...
Milliyetçiyim desen, bayrağa kıymazsın...
Hıristiyanım desen çana sıçmazsın...
Müslümanım desen rakı içmezsin...
Söyle ulan sen nesin?
Karga cılız bir sesle cevap verir..
"Muhafazakârım Peder!..."
Abdulbaki Erdoğmuş